10 Mayıs 2015 Pazar

Saatleri Ayarlama Enstitüsü Romanının Ayrıntılı Tahlili

                                    


Romanın Adı: Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Romanın Yazarı: Ahmet Hamdi Tanpınar

Kitabın Baskı Yeri ve Yılı: İstanbul – 2008
Baskı Sayısı: 13. Baskı
Sayfa Sayısı: 396
Ölçüleri: 14,5x20,5 cm
                                                          HAYATI


23 Haziran 1901’de İstanbul’da doğdu. Kadı Hüseyin Fikri Efendi’nin oğlu. Baytar Mektebi’ni bırakarak girdiği Darülfünun-ı Osmani’nin (Bugünkü İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’nden 1923’te mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara‘daki liselerde öğretmenlik yaptı. Gazi Terbiye Enstitüsü’nde (Gazi Eğitim Enstitüsü) edebiyat dersleri verdi. 1933′ten sonra İstanbul’da Kadıköy Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat tarihi ve estetik dersleri verdi. 1939′da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yeni kurulan Türk Edebiyatı Kürsüsü profesörlüğüne getirildi. 1942 ara seçimlerinde CHP’den Maraş Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi, üniversitedeki görevinden ayrıldı. 1946 seçimlerinde tekrar aday gösterilmeyince bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisinde tekrar derse girmeye başladı. 1949′da da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne döndü. Bu görevdeyken 24 Ocak 1962’de İstanbul’da yaşamını yitirdi.
Adını ilk kez “Altın Kitap” dergisinde yayınlanan “Musul Akşamları” şiiriyle duyurdu. Dergah, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Ülkü, Varlık, Oluş, Kültür Haftası ve Aile dergilerinde şiirleri yayınlandı. Hece vezniyle yazdığı bu ilk şiirler, imge zenginliklikleri ve müzikal nitelikleriyle dikkat çeker. Edebiyat Fakültesi’nde öğrencisi olduğu Yahya Kemal Beyatlı‘dan çok etkilendi. Ama ilk eserlerinde Yahya Kemal’den çok Ahmet Haşim izleri görülür. Haşim gibi o da küçük yaşta kaybettiği annesinin yokluğundan duyduğu acıyı ve kendisini avutacak bir sevginin özlemini dile getirir. İçe dönük bir bakışla doğa ile iletişim kurmaya çalışır. Şiirinin bir başka yönü Bergson felsefesinden kaynanlanan zaman kavramıdır. Onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik değil, çok katlı ve karmaşık bir akıştır.
“Ne İçindeyim Zamanın“, “Bursa’da Zaman” şiirleri bu olgunun örnekleridir. İlk romanı “Mahur Beste” 1944′te Ülkü Dergisi’nde yayınlandı. Osmanlı Devleti’nin son döneminde seçkin bir çevrenin yaşayışını sergileyen bu romanın ardandan, kendi yaşamından da izler taşıyan “Huzur” 1949′da basıldı.


                                   
                                                   KİTABIN ÖZETİ

Başkarakter Hayri İrdal, Muvakkit Nuri Efendinin yanında çırak olarak başlar işe. Saatlerle uğraşmayı seven ama bu mesleği icra etmek istemeyen biridir. Nuri Efendinin ölünceye kadar yanında ilmi, dini ve felsefi sohbetlerini hiç usanmadan dinler. Babasıyla tekkeye gider musiki söyler. Seyit Lütfullah’a takılır define avına merak salar. Büyür askere gider. Tunuslu Abdüsselam Efendi, konağın son sakinlerinden Emine’yi Hayri’ye nikâhlar. Abdüsselam Efendi ölümüne yakın muvazenesiz vasiyetler bırakınca Hayri’nin başı belaya girer. Mahkemelerde önce şahit sonraları sanık sandalyesinde oturur. Bu da yetmez Akıl Hastanesine tedaviye gönderilir. Sonunda mahkemeden beraat eder hastaneden taburcu olur ve Emine’ye kavuşur. Posta Telgraf ’ta işe girer. Emine’yi kaybeder. İki yetimle baş başa kalır. İspiritizma Cemiyetinde çalışır. Sonraları buradan ayrılıp Cemal Beyin şirketinde kâtip olarak işe başlar. Cemal Bey kendisini kovunca bir süre işsiz kalır ta ki Şehzadebaşındaki kahvede Doktor Ramiz’in onu arkadaşı Halit Ayarcı’yla tanıştıracağı güne kadar. Halit Ayarcı hayat hikayesini dinleyince Hayri İrdal’ı çok sever. Kafasında Saatleri Ayarlama Enstitüsü fikri peydah olur. Enstitüyü kurar ve müdür yardımcılığı görevine Hayri’yi getirir. Hayri İrdal’ın hayatı bundan sonra tamamiyle değişir. Fakirlik ve kırgınlık günleri geride kalır. İnanmadığı bu işe zoraki girmiştir. Sonuçları şaşırtıcı olunca müsterih olmasa da bu oyunu devam ettirme yoluna gider çünkü herkes bunu istemektedir. Ve bir gün gelir haşmetli enstitü tasfiye edilir. Realiteler ortaya çıkar.

            Kitabın Konusu: Saatleri Ayarlama Enstitüsü, çocukluğu yoksul bir ailede geçen, hayatı boyunca saatlerle içli dışlı olan, sayısız iş değiştirmesine karşın Halit Ayarcı ile tanışıncaya kadar yoksulluktan bir türlü kurtulamayan, dürüst, gerçekçi, akılcı olmaya çalışsa da çevresinin etkisiyle, yalanlarla kuşatılmış bir hayat süren Hayri İrdal’in anıları

            Ana düşünce: Bir kereden bir şey olmaz deyip taviz verdiğimizde bunun bir sefer ile sınırlı kalmayacağını unutmamalıyız.

            Yan Düşünceler:
·         Benliğimize ters düşen şeyleri kabul etmemeliyiz.
·         Kolay yoldan para kazanmak istemek daha kötü sonuçlar doğurabilir.
·         Toplum bir kısım yeniliklere çok fazla abartılı davranabilir.
·         Yıllarca arayıp sormayan bazı insanlar konu maddiyat olunca değişir.

                            KARAKTER ANALİZİ

Hayri İrdal:  Durumu düzeldikten sonra daha iyi giyinen şapka takan biridir. Zamanında bankada çalışmış daha sonra, Halit ayarcıyla birlikte Saatleri Ayarlama Enstitüsünü açmıştır.  Saygınlık derecesi pek fazla değildir. İnsanlar tarafından pek fazla ehemmiyet verilmez. Karısının tarifiyle sünepedir. Ancak Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurulduktan sonra herkes tarafından takdir edilen değer verilen biri olmuştur. Karısının gözünde artık bir kahramandır. Yeni ve eski arasında sıkışmış eskiye daha bağlı değişime ayak uyduramayan itirazda bulunan biridir. Kişiliği tam oturmamış Hayri İrdal daha çok babasının üzerinde kurduğu baskıdan dolayı çalkantılı bir kişiliğe sahiptir. Kendi kişiliğini oturtmadığı içinde başkaları tarafından yönetilmeye mahkûm olmuş bu yüzden kullanılmış olmanın dayanılmaz acısı içerisindedir. Genç yaşta ilk eşini kaybeden Hayri İrdal hayata ve yaşamaya dair istekleri de endişeleri de son bulmuştur, kendi deyimiyle olabileceğin en kötüsü olduğu için artık hürdür.

Halit Ayarcı: Şık giyimli aydın görünüşlü yakışıklı sayılabilecek biridir. Çevresindeki insanlar üzerinde etkili olabilen hali hazırda işleri yapmaktansa yeni bir iş icat etmek zevkine ulaşmak isteyen biridir. Hayri İrdal ile birlikte Saatleri Ayarlama Enstitüsünü kurmuştur. Yenilikçi ve Avrupalı bir aydın havası içerisindedir. Realist bir yaklaşımı tercih eden Halit Ayarcı en saçma uğraşı bile boyayarak satan bir tiptir. Pazarlama ve ikna kabiliyeti çok iyidir. Kurnaz aynı zamanda insanlar üzerinde tesir etmekten hoşlanan yalan söylemeyi bile meşru gösteren başarıya ulaşmada her yolu mubah gören, girişken ve olayları okuyarak kendine bir çıkar yol bulabilecek yetenekte biridir.

Doktor Ramiz: Psikinalitik kuramı üzerine çalışmalar yapan ve her şeyin sadece bu kuram üzerine kurulu olduğunu düşnen bir adam. Ayrıca Hayri İrdal’ın dostu.

Zehra: Hayatı kararacakken İsmail ile evlenip, babasına gülen talih kuşu ile mutlu bir hayata kavuşan kız çocuğu. Hayri İrdal’ın kızı.

Emine: Hayri İrdal’ın ilk hayat arkadaşı.

Pakize: Hayri İrdal’ın ikinci karısı. Yalan ile gerçeği birçok defalar karıştıran bir kadın.
Muvakkit Nuri Efendi: Hayri İrdal’ın saatçilik mesleğini öğrenmesini sağlayan hocası.
Cemal Bey: Bir dönem Hayri İrdal’a patronluk yapan merhamet duygusundan yoksun olan adam.

Seyit Lütfullah: Hayri İrdal’ın arkadaşı. Aynı zamanda onun hapisnaheye düşmesine sebep olan şahsiyet.

Selma Hanım:  Cemal Bey’in eşidir ve daha sonra ayrılırlar. Hayri İrdal ona ilgi duymaktadır.

Ahmet: Hayri İrdal’ın oğlu.

Hala: Huysuzlukları ile ilk etapta hayatı Hayri İrdal’a dar etse de daha sonra başarısında ona katkı sağlayacak olan kişilerden biri.


                                         OLAY ÇİZGİSİ


11 - O zamanlar her mahallede, insanların saatlerini ayarlamaları için muvakkithaneler vardır.
10 - İyi bir öğrenci olmayan Hayri İrdal, muvakkit (saatçi) Nuri Efendi’nin yanına çırak olarak girer.
  9 - Hayri İrdal; çelebi, görmüş geçirmiş, filozof biri olan ustasından çok şey öğrenir.
  8 - Artistidi Efendi, eczanesinde deney yaparken çıkan yangında ölür.
  7 - Nuri Efendi de hayatını kaybeder.
  6 - Hayri İrdal’ın, varlık durumu iyi olan, ancak ailesine bir faydası dokunmayan halası Zarife’nin öldüğü haberi gelir.
  5 - Bütün mirası Hayri’nin babasına kalacaktır.
  4 - Ancak tam defnedilirken kefenini yırtarak yeniden canlanır.
  3 - Daha sonra da mahalle eşrafından Avcı Naşit Bey ile evlenir. İkinci hayatında artık daha eli açık, yaşamın tadını çıkaran bir kişiliğe bürünmüştür.
  2 - Hayri İrdal Birinci Dünya Savaşı’nda askere alınır ve savaşın bitiminde terhis edilerek İstanbul’a döner.
  1 - Babası savaş sırasında ölmüştür.
  0 - Hayri İrdal, Abdüsselam Bey’in teşvikiyle Posta Telgraf Mektebi’ne girer.
14 - Abdüsselam Bey’in yetiştirmesi Emine ile evlenir.
15 - Kızları Zehra doğar.
16 - Abdüsselam Bey, Zehra’ya, Hayri’nin annesi Zahide’nin adı yerine yanlışlıkla kendi annesi Zehra’nın adını vermiştir.
17 - Torunu Zehra’yı annesinin yerine koymakta ve tüm servetini ona bırakmak için vasiyetnameler hazırlamaktadır.
18 - Abdüsselam Bey’in ölümünden sonra; hukuken geçersiz olan bu vasiyetnameler ve söz arasında adını andığı, olmayan “şerbetçibaşı elması” yüzünden Hayri’nin başı derde girecek ve mahkemelerde sürünecektir.
19 - Hayri, mahkemedeki tavırları nedeniyle ruh hastası zannıyla Adli Tıp’a sevk edilir.
20 - Orada Doktor Ramiz ile tanışır.
21 - Hayri, Doktor Ramiz tarafından “baba kompleksi” teşhisiyle aylar boyunca “tedavi edilir”.
22 - Hayri hâkim tarafından dava dışı bırakılarak serbest kaldıktan sonra Fener Postanesi’ne girer.
23 - İş çıkışlarında Doktor Ramiz ile birlikte Şehzadebaşı’nda bir kahveye uğramaya başlarlar.
24 - Kahvede konuşulanlar gayri ciddi konulardır.
25 - Hayri’nin hasta olan karısı Emine ölür.
26 - Doktor Ramiz Psikanaliz Cemiyeti’ni kurar.
27 - Hayri İrdal cemiyetin müdürü olur.
28 - Hayri İrdal, bir süre sonra ikinci karısı Pakize ile evlenir.
29 - Pakize’nin anne ve babası ölünce iki kız kardeşi de onların yanına taşınırlar.
30 - Hayri İrdal bu defa da İspritizma Cemiyeti’nin muhasebecisi ve kâtibi olur.
31 - Cemiyetin toplantılarında ruh çağırma seansları düzenlenmektedir.
32 - Doktor Ramiz, Hayri İrdal’ı, okul arkadaşı Halit Ayarcı ile tanıştırır.
33 - Hayri İrdal’ın saatlerden anladığını gören Halit, ona değer verir, iltifatlar eder.
34 - Hayri, hem Halit Ayarcı’ya, hem onun ileri gelen dostlarına hayran olmuştur.
35 - Ayarcı, İrdal’a birlikte çalışmayı önerir.
36 - Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü (SAE) kurarlar.
37 - Enstitü, daha ne iş yapacağı belli olmadan geçici binasında çalışmaya ve kadrosunu oluşturmaya başlar.
38 - Enstitünün müdürü Ayarcı, müdür yardımcısı İrdal’dır.
39 - Tanıtım amacıyla Muvakkit Nuri Efendi’nin sözlerinden yüz kadar slogan üretirler ve her birinden biner adet basıp şehre dağıtırlar.
40 - Yarısı politikacıların, yarısı da Ayarcı ile İrdal’ın önerdikleri kişilerden oluşan kadro giderek büyümektedir
41 - Enstitü fikrine baştan beri inanmayan Hayri İrdal, hiç bir iş yapmadan maaş almaktan dolayı rahatsızdır.
42 - Bununla birlikte Hayri İrdal artık değişmiş, kendine güvenli, rahat bir insan olmuştur.
43 - Refah düzeyi yükselmiş, ailesiyle birlikte mutlu bir hayat sürmeye başlamıştır.
44 - İrdal’ın eski patronu Cemal Bey, eşi Selma’dan boşanmıştır.
45 - İrdal Selma’ya da iş teklif eder.
46 - Selma enstitüde çalışmaya başlar ve İrdal’ın metresi olur.
47 - Halit Ayarcı’nın baskısıyla Hayri İrdal, hayali bir kişi olan Ahmet Zamani hakkında “Şeyh Ahmet Zamani ve Eseri” adlı bir kitap yazar.
48 - Ünlü Hollandalı bilgin Van Humbert, İrdal ile tanışmak için İstanbul’a kadar gelir.
49 - İrdal’ın halası Zarife Hanım, Halit Ayarcı’nın önerisiyle Saat Sevenler Cemiyeti’ni kurar ve başkanlığa getirilir.
50 - Hürriyet Tepesi’ndeki arsasını da hizmet binası yapılması için SAE’ne hediye eder.
51 - Zaman zaman gazetelerde SAE, Ayarcı ve İrdal aleyhine yazılar yayımlanmaktadır.
52 - Bu yazılar Ayarcı’nın ve İrdal’ın şevklerini kırmak yerine “iş”e daha da sıkı sarılmalarına yol açar.
53 - Hayri İrdal’ın buluşu olan “nakit ceza sistemi” (saati genel saatlere uymayanlardan alınan para cezası), SAE’nin gelirlerini artırdığı gibi saygınlığını da doruğa çıkarır.
54 - Yurt dışında da benzer enstitüler ve cemiyetler kurulur.
55 - Hayri İrdal’ın, “Mübarek” adını verdiği ayaklı bir saati vardır.

56 - Bu arada oğlu Ahmet ile arası düzelen İrdal kendini mutlu hissetmektedir.

57 - Hayri İrdal’ın Emine’den doğan ikinci çocuğu olan Ahmet, babasının içinde yaşadığı, yalanlarla dolu çevreye hiç bir zaman girmemiş, Tıbbiye’yi bitirince ülkesine hizmet etmek üzere Anadolu’ya gitmiştir.
58 - Bir de kooperatif kurularak SAE personelinin oturması için Saat Evleri Mahallesi kurulur.
59 - SAE’nin hizmet binasının projelerini İrdal’ın hazırlamasını övgüyle karşılayan enstitü çalışanları, oturacakları evlerin klasik tarzda olması konusunda direnç gösterirler.
60 - Çalışanların, kendi çıkarlarına ucu dokunan yeniliklere karşı olmaları, Halit Ayarcı’nın gerçeği anlamasına ve moral olarak çökmesine yol açar.
61 - SAE’de inceleme yapan Amerikalı bir heyetin, enstitünün gereksizliğine dair verdiği rapor üzerine, enstitünün lağvedilmesi emri gelir.
62 - Ortalıkta görünmeyen Halit Ayarcı, İrdal’ın evindeki bir davet sırasında çıkar gelir.
63 - SAE’nin lağvedilmesine dair kararı düzelttirmiş, sürekli bir tasfiye komisyonu kurulması ve ayar istasyonlarında çalışanlar hariç SAE personelinin bu komisyonda görevlendirilmesi yönünde bir karar aldırmıştır.
64 - Bununla birlikte, aldandığını düşünen Halit Ayarcı bu komisyonda çalışmak istemez. Bir süre sonra da bir trafik kazasında ölür.


                                         KİTABIN DEĞERLENDİRMESİ

Romanın başlıca kahramanları Hayri İrdal ve onun çok sevdiği saatlerdir. Esasen, sıradan bir insan görünümündeki İrdal’ın, saatlerle iç içe süren yaşamının bir romana konu edilmesi kendi içinde “komik” unsurunu barındırmaktadır. Bu durum, Tanpınar’ın kültürel birikimiyle ve fikir adamı kimliğiyle birlikte değerlendirildiğinde romandaki “komik” olayların aslında bir şeyleri simgelemek ve eleştirmek amacıyla anlatıldığı düşüncesini uyandırmaktadır. Buradan yola çıkarak Hayri İrdal’ın Türk toplumunun sıradan bireylerini, saatlerin de zaman kavramını simgelediği söylenebilir. Romanda saatler ve zaman kavramı önce muvakkithaneler, sonra SAE olarak kurumlaştırılmakta, Hayri İrdal ise çocukluğunda bir muvakkithanede, olgunluğunda da SAE’de çalıştırılmak suretiyle zaman kavramıyla kopmaz bir bağ içinde gösterilmektedir.

Diğer yandan Muvakkit Nuri Efendi ile Halit Ayarcı arasında kurulan bağ ise tam bir karşıtlık ilişkisidir. Her ikisi de saatlerden (zamandan) para kazansalar da, biri dürüst ve özverili çalışmayı, geleneksel değerleri, mesleğe saygıyı simgelerken; öbürü, saati ve zamanı sadece göstermelik bir unsur olarak ve insanların gözünü boyamak için kullanan bir dolandırıcıyı simgelemektedir. Bir başka deyişle Nuri Efendi eskiyi ve Doğu’yu, Ayarcı ise yeniyi ve Batı’yı temsil etmektedir denilebilir.

Hayri İrdal da Türk toplumu gibi zaman içinde birçok değişimlerden geçmektedir. Bu arada bir takım çevreler, kendi çıkarları ya da inançları doğrultusunda Hayri İrdal’ı yönlendirmektedir. Söz konusu yönlendirme bir takım gerçek dışı ya da uygulanamaz amaçlar doğrultusunda olsa dahi, bir süre sonra iş o hâle gelmektedir ki o da kendisine söylenenlere inanmakta, hatta bu inançların ateşli bir taraftarı olabilmektedir.

Romandaki Doktor Ramiz karakterinin, yazarın gözünde Türk aydınını simgelediği söylenebilir. Doktor Ramiz, çok önemsediği mesleğini bile layıkıyla yerine getirme becerisinden yoksun, olayların akışına kendini bırakmış bir karakterdir.

Romanda doğru ile yalan, hayal ile gerçek birbirine karışmış durumdadır. Örneğin Abdüsselam Bey ve arkadaşları bir hazinenin peşinde koşar ve altın imal etmeye çalışırken, bu çabalarının boş birer hayal olduğunun farkında değildirler. Halit Ayarcı, yenilik düşüncesiyle içi boş bir kurum yaratırken (kahvenin, psikanaliz derneğinin, ispritizma derneğinin ve saat sevenler derneğinin de içi boştur), bu kurumun işe yarayacağına gerçekten inanmıştır. Şu anlamda ki, bu kurumda somut bir iş yapılmasa bile, insanlar yenilik fikrine, “modern” olana alışacaklar, değişimi benimseyeceklerdir. Bu durumda gerçekten çalışarak, üreterek kazanmak, değer verilen bir şey olmaktan çıkacak, üretmeden kazanmak daha değerli hâle gelecektir. Kendi değer yargıları ve doğruları paralelinde bu duruma karşı çıkan, eleştiren insanlar ise dışlanacaklardır. Burada, devlet eliyle zenginler yaratılmasına ve bürokrasiye yöneltilmiş yoğun ve acı bir eleştiri göze çarpmaktadır.

Hayri İrdal roman boyunca bir ikilem içindedir. Sanki Nuri Efendi ile Halit Ayarcı arasında sıkışıp kalmış gibidir. Eski ile yeni arasında, aileden ve Nuri Efendi’den aldığı değer yargıları ile Halit Ayarcı’nın değer yargıları arasında bir ikilemdir bu. Eskiyi ve ailevi değerlerini savunmaya devam etse yoksulluktan kurtulamayacak, sürekli iş değiştirecek, patronların baskılarına boyun eğecektir. Oysa Halit Ayarcı ve çevresinin yeniliğe, kazanmaya endeksli değer yargılarına uyum göstermesi hâlinde, her ne kadar vicdanen rahatsız olsa da refaha erişecek, ailede ve toplumda saygınlık kazanacak, hatta uluslararası bir üne kavuşacaktır.

Burada çalışmanın ve üretmenin bir değeri olmadığı gibi, okumanın, öğrenmenin, bilgi sahibi olmanın da bir değeri yoktur. Doğru düzgün bir öğrenim hayatı olmayan Hayri İrdal gibi bir kişi, olmayan bir bilgin hakkında bir kitap yazabilmekte, mimari projeler hazırlayabilmektedir. Bütün bunlar, toplumun, bilim dünyasının, profesyonel hayatın içinde bulunduğu çarpıklıkları trajikomik bir biçimde sergilemektedir.

Öte yandan gerçek anlamda çalışmanın, üretmenin ve topluma hizmet etmenin değerine inanan Ahmet karakteri romanda fazlaca ön plana çıkarılmamış ve bu yolla çarpıklığın derinliği daha bir vurgulanmak istenmiştir.

Romanda kimin akıllı, kimin deli; kimin normal, kimin anormal olduğu da birbirine karışmıştır. Psikanaliz uzmanı Doktor Ramiz mi delidir, yoksa onun hastası konumundaki Hayri İrdal mı? Şaka olsun diye “şerbetçibaşı” elmasından söz eden Hayri İrdal mı anormaldir, yoksa onun bu sözüne inanıp hayatı boyunca bu konuyu öne sürenler mi? Bu arada Hayri İrdal da kendi yaşamında deli-akıllı, normal-anormal hâller arasında gidip gelmektedir. Kimi zaman SAE fikrinin saçmalığını öne sürmekte, kimi zaman onun en inançlı savunucusu olmaktadır. Kimi zaman karısının kendini aldattığını fark etmemekte, kimi zaman o da karısını aldatmaktadır.


Romanda yaratılan bu çelişkili durumlar, bir anlamda Türk toplumunun gel-gitlerini, karmaşasını, karmaşıklığını gösteren birer anlatım unsuru olarak kullanılmıştır.

Fatih Aydoğanoğlu- Şevket Önder

3 yorum: