10 Mayıs 2015 Pazar

Kapıları Açmak Hikayesinin Ayrıntılı Tahlili

Eserin Adı: Kapıları Açmak
Yazarı: Mustafa Kutlu
Basım Yılı ve Yeri: 2013/ İstanbul
Basımevi: Dergah Yayınları

                                                                  HAYATI

Mustafa Kutlu, 6 Mart 1947’de Erzincan’un Ilıç ilçesine bağlı Kuruçay nahiyesinde doğar. Babası Nurettin Bey, annesi Sulhiye Hanım’dır. Beş kardeştirler. Üç ablası ve bir de kız kardeşi vardır.
Mustafa Kutlu ‘nun ailesi ilmiye sınıfındandır. Babası Nurettin Bey rüştiye tahsillidir. Nahiye Müdürlüğü yapar. Anadolu’nun pek çok yerinde bu görevi yürütmüştür. Dedeleri de çeşitli memuriyetlerden gelmedir. Soylarına Hacıyakupoğulları denir. Ailenin bilinen bütün kökleri Erzincan’dadır. Babasının görevi sebebiyle bir yerde bir iki sene kalıp başka bir yere nakilleri gerçekleşir. Babası 1953 yılında emekli olduktan sonra Erzincan’a döner, kahvelerde arzuhalcilik yapar. Babasını 1959 yılında 12 yaşındayken kaybeder.
Babası ile pek fazla içli dışlı olamaz. Nurettin Bey tam bir Osmanlı Beyefendisidir. Eski harfleri çok iyi yazar. Kutlu’nun kendisi gibi Nurettin Bey de babasını 12 yaşında kaybeder. Babanne ikisi erkek, ikisi kız olan çocuklarını kendi başına yetiştirmek zorunda kalır.
Mustafa Kutlu ‘nun Annesi Sulhiye Hanım ve babannesi de tam bir Osmanlı Hanımefendisidirler. Eşlerinin yokluğunu çocuklarına hissettirmemek için ellerinden gelen gayreti gösterirler. Sulhiye Hanım’ın isminin kaynağı 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’tir. “Sulh” olduğu için ismini Sulhiye koymuşlardır.
Çocukluğunda yazları annesinin köyüne gider. Eskiden şehir ve taşra hayatı birbirinden bugünkü kadar kopuk değildir. Erzincan’da mahallelerinin hemen yakınında bir köy uzun yıllar; ahırıyla, mereğiyle, davarı, nahırıyla varlığını korur.
Mustafa Kutlu, İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Erzincan’da okur. Ortaokula kadar oturdukları ev deprem sonrası yapılan prefabrik evlerdendir. Buraya elektrik gelmediğinden orta ikiye kadar petrol lambası kullanmışlardır.
İlkokuldan itibaren edindiği okuma alışkanlığı, ortaokul sıralarında edebî zevke dönüşür. Edebiyat okumayı düşünür; fakat edebiyatçı olmak gibi bir tasarısı yoktur. Lisede fen kolundan mezun olur. Fen koluna giriş sebebini şöyle açıklar: “Sıra arkadaşımla mahalli bir amatör kümede, aynı takımda top koşturuyoruz. Çocuk kütüphane müdürünün oğlu ve dersleri çok iyi. Ben haytayım, derslerim o kadar iyi değil. O arkadaşım babasının yönlendirmesiyle fen bölümüne giriyor. Fen, yani zor bölüm, ki üniversitede tıp kazansın, teknik üniversiteye falan gitsin. Ben de diyorum ki, “ulan orayı yapamayız oğlum, biz top oynuyoruz, edebiyata gidelim, edebiyat kolay.” O fen koluna gidince ben de onun peşi sıra fen bölümüne gittim. Yani arkadaş kurbanı oldum.”
Mustafa Kutlu , Liseyi bitirdikten sonra resme olan hevesi yüzünden Güzel Sanatlar Akademisi imtihanına girmek ister. O güne kadar Erzincan sınırlarına çıkmamış bir taşra çocuğunu Güzel Sanatların “frapan havası” iter. Böylece on yıl uğraştığı resim defterini kapatır. Buraya girmeyişinin bir başka sebebi de taştada bir kılavuzu olmayan, belli bir eğitimden geçmemiş, kendi kendini yetiştiren bir ressam adayının pek bir yere varamayacağını hesap etmesidir.
Mustafa Kutlu Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesine 1964’te kaydolur. Burada yeni ve değişik bir dünya ile karşılaşır. Orhan Okay, Kaya Bilgegil, Niyazi Akı, Selahattin Olcay gibi hocalarla tanışır.
Mustafa Kutlu iki arkadaşı ile birlikte Erzurum Halkevi salonunda yağlıboya resimlerinden oluşan bir dergi açar. Burada 30-40 kadar resmi sergilenir. Üniversite üçüncü sınıfa kadar aklında yazı yazmak düşüncesi yoktur.
Mustafa Kutlu bir gün Orhan Okay Hoca’nın odasında Hareket Dergisi’nin sahibi Ezel Erverdi ile karşılaşır. Bu karşılaşma hayatında bir dönüm noktası olur. Çünkü Ezel Erverdi desensiz mesensiz diye eleştirdiği Kutlu’dan desen göndermesini ister. Gönderdiği ilk desenler Hareket’in 28. sayısının kapağını süsler. Sonra bu dergide hikâyeleri de yayımlanmaya başlar. İlk hikâyesi 29 Mayıs 1968’de yayımlanan “O…”dur, hikâye ile birlikte biri kapakta olmak üzere 6-7 deseni çıkar.
Üniversitenin son sınıfında Orhan Okay Hoca ile “Sait Faik’in hikâyelerinin resim ve perspektif açıdan incelenmesi” konulu tezini hazırlar. 1968’de okulu bitirir.
                                                           KİTABIN ÖZETİ

Zehra, isimli bir kızın etrafında gelişme gösteriyor olaylar. Zehra bir kasabada kendi halinde yaşamına devam ederken bir yanda da gönlünü köyün imamının oğluna kaptırıyor. Cihan isimli bu delikanlı bir türlü Zehra’yı istemeyi ona açılmayı beceremiyor. O dönemlerde ise Zehra'ya kafayı takmış durumda olan biri var ki ; o da kasabanın belalılarından İpsiz Kemal.

Kemal zengin bir ailenin oğlu. Ama onların zenginlikleri dip dedelerinden kalma hırsızlıklardan ileri geliyor. Eşkıya olan dip dedeleri zamanında yol kesip haraç alarak zenginleşmiş, birkaç kez yakayı ele vermesine rağmen kurtulmuş ve en son yakalanışında aleme ibret olsun diye asılmış.
Daha önce ne istese elde eden Kemal bu sefer sert bir kayaya çarpıyor. Zehra’nın gözü de gönlü de Cihan’da ama gelin görün ki; Cihan çok pısırık bir delikanlı ve bir türlü Zehra’nın beklentilerini karşılayamıyor. Gel zaman git zaman Kemal , Zehra’nın ağabeyi olan Ahmet’i paralar vaad ederek kandırıyor. Ahmet’te para karşılığı kardeşini peşkeş çekiyor.

Bir gün ansızın Zehra’yı yolda apar topar yakalıyp arabaya atıyorlar ve İstanbul’a kaçırıyorlar. O sıralar pis işlere girişen Kemal kaçıp kayıplara karışıyor bunun üzerine Zehra üst komşusu olan Gül’e taşınıyor ve onun çalıştığı pavyonda işe başlıyor. Kötü yollara düşmese de çalıştığı ye dolasıyla adı çıkıyor. Bir zaman canını tak ediyor ve köyüne dönmeye karar veriyor.

Gözünü karartıp çıktığı bu yolda ölümü dahi göze alıyor. Köyüne vardığında ağabeyi dahil tüm köylüyü karşısına alıyor.Köy hocasının verdiği destekler sayesinde ayakta kalan Zehra günün birinde Kemal’le tekrar karşılaşıyor ve Kemal evi sarhoş bastığı için onu vuruyor. O nedenle de kısa bir süre hapis cezası alarak hapse düşüyor.

Kitabın Konusu: Köyde başına olmadık işler gelen bir kızın yaşama tutunuşundan kesitler diyebiliriz.

Kitabın Anafikri: Sabır her daim kazanır.

Yan Düşünceler: Bazı insanların kişiliği para ile satın alınabilir.
Her şey göründüğü gibi değildir.
Hayatta herkesin ikinci bir şansı hak ettiğine inanmalıyız.

                                                 
                                                          KARAKTER ANALİZİ


Zehra: Kitabın baş kahramanı. Hayatın sillesini yemiş ama yıkılmamış bir kadın. Güçlü, kararlı, kendine inancı olan bir karakker.

Cihan: Zehra’nın gönül verdiği delikanlı. Kendine inancı olmayan, çekimser, az konuşan, bir türlü isteklerini dile getiremeyen, saf ve temiz biri.

Kemal: Zengin züppesi diye tabir edebileceğimiz bir kişi. Aile büyüklerinden kalan mirası har vurup harman savuran bir adam. Zehra’nın hayatını zehir edip, sonunda da ölümü onun elinden olan kişi.

Ahmet: Zehra’nın abisi. Para için yapmayacağı şey olamayan bir adam. Kardeşini Kemal’e peşkeş çekecek kadar karaktersiz biri.

Ahmet’in Karısı: Tıpkı kocası gibi para düşkünü, hırslı ve kocasını sürekli dolduran bir kadın.
Mahir hoca: İyi niyetli, düşene el vermesini bilen bir adam. Cihan’ın babası.

Dokumacı Arif: Zehra’nın babası. Oğluna söz dinletemeyen, hayata karşı hep bir mahcup tavır takınan temiz yürekli bir adam.

Melek Hanım: Zehra’nın annesi. Kızından ötürü bir türlü yüzü gülmeyen, son zamanlarda hasta düşen kocasından ötürü de üzüntüleri iyice artan ama kızının dönüşüyle birazcık olsun içi ferahlayan bir köy kadını.

Gül: Zehra’nın İstanbul’da tanıştığı komşusu ve hayat arkadaşı. Ondan birçok şey öğrendiği kadın. Sendelediğinde düşmemesi için ona dayanak olan kişi.

Songül: Zehra’nın kardeşi.

                                                          OLAY ÖRGÜSÜ
  Kemal ve soyuna dair anlatı ile başlar hikaye.
 Ahmet hayatına sürekli müdahale edecek olan bir kadın ile hayatını birleştirir 
  Para kazanmak için Ahmet kahve açar ama işler hiçte istediği gibi gitmez.
             Turistik değer kazanınca köy Ahmet gazino açmaya karar verir ve çareyi kardeşini Kemal’e peşkeş çekmekte bulur.

           Zehra bir türlü durumu kabullenmez. Kemal’de onu İstanbul’a kaçırır.

                Kemal kayıplara karşınca Zehra, Gül ile arkadaşlık kurar ve gazinoda işe başlar.

                   Gülden oyuncak bebek yapmayı öğrenir.

                    Daha sonra canına tak eder ve köyüne döner.

                           Ahmet eve gelip Zehra’yı görünce onu döver ve evden atar.

       
                Zehra’ya Mahir hoca sahip çıkar


           
              Garip Ahmet Paşa tekkesi şenlikler için yıkılmak istenir ama üniversiteli genç türbeyi kurtarır.

              Zehra , Ayşe teyze ile cami meşrutasında yaşamaya başlar.


      
              Zehra oyuncak bebek yaparak para kazanmaya başlar.


        
              Zehra’ya sarhoşlar musallat olur ancak silahı olduğu için ondan korkar ve kaçarlar.

               Köylünün bu olaydan sonra bakış açısında krılmalar yaşanır.



         Kemal köye döner ve yine Zehra’ya musallat olur.

                Bir gece ansızın sahrhoş bir halde Zehra’nın evini basar.

               Zehra Kemal’i öldürüp cezaevine düşer.

      
               Cihan onu orada ziyaret eder. Rusya’ya çalışmaya gideceğini söyleyip yanından ayrılır

       
        Giderken onun için son bir kez yanık sesiyle ezan okur.
      Şevket ÖNDER



2 yorum:

  1. bu kitabın zihniyetini zamanı ve mekanı da yazarsanız cok iyi olur

    YanıtlaSil
  2. Katiliyorum instagramdan beni takip edin bekir__guc

    YanıtlaSil