Eserin
Adı: Kapıları Açmak
Yazarı:
Mustafa
Kutlu
Basım
Yılı ve Yeri: 2013/ İstanbul
Basımevi:
Dergah Yayınları
HAYATI
Mustafa Kutlu, 6 Mart 1947’de Erzincan’un Ilıç ilçesine
bağlı Kuruçay nahiyesinde doğar. Babası Nurettin Bey, annesi Sulhiye Hanım’dır.
Beş kardeştirler. Üç ablası ve bir de kız kardeşi vardır.
Mustafa Kutlu ‘nun ailesi ilmiye sınıfındandır. Babası
Nurettin Bey rüştiye tahsillidir. Nahiye Müdürlüğü yapar. Anadolu’nun pek çok
yerinde bu görevi yürütmüştür. Dedeleri de çeşitli memuriyetlerden gelmedir.
Soylarına Hacıyakupoğulları denir. Ailenin bilinen bütün kökleri
Erzincan’dadır. Babasının görevi sebebiyle bir yerde bir iki sene kalıp başka
bir yere nakilleri gerçekleşir. Babası 1953 yılında emekli olduktan sonra
Erzincan’a döner, kahvelerde arzuhalcilik yapar. Babasını 1959 yılında 12
yaşındayken kaybeder.
Babası ile pek fazla içli dışlı olamaz. Nurettin Bey tam
bir Osmanlı Beyefendisidir. Eski harfleri çok iyi yazar. Kutlu’nun kendisi gibi
Nurettin Bey de babasını 12 yaşında kaybeder. Babanne ikisi erkek, ikisi kız
olan çocuklarını kendi başına yetiştirmek zorunda kalır.
Mustafa Kutlu ‘nun Annesi Sulhiye Hanım ve babannesi de
tam bir Osmanlı Hanımefendisidirler. Eşlerinin yokluğunu çocuklarına
hissettirmemek için ellerinden gelen gayreti gösterirler. Sulhiye Hanım’ın
isminin kaynağı 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’tir. “Sulh” olduğu için ismini
Sulhiye koymuşlardır.
Çocukluğunda yazları annesinin köyüne gider. Eskiden
şehir ve taşra hayatı birbirinden bugünkü kadar kopuk değildir. Erzincan’da
mahallelerinin hemen yakınında bir köy uzun yıllar; ahırıyla, mereğiyle,
davarı, nahırıyla varlığını korur.
Mustafa Kutlu, İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Erzincan’da okur.
Ortaokula kadar oturdukları ev deprem sonrası yapılan prefabrik evlerdendir.
Buraya elektrik gelmediğinden orta ikiye kadar petrol lambası kullanmışlardır.
İlkokuldan itibaren edindiği okuma alışkanlığı, ortaokul
sıralarında edebî zevke dönüşür. Edebiyat okumayı düşünür; fakat edebiyatçı
olmak gibi bir tasarısı yoktur. Lisede fen kolundan mezun olur. Fen koluna
giriş sebebini şöyle açıklar: “Sıra arkadaşımla mahalli bir amatör kümede, aynı
takımda top koşturuyoruz. Çocuk kütüphane müdürünün oğlu ve dersleri çok iyi.
Ben haytayım, derslerim o kadar iyi değil. O arkadaşım babasının
yönlendirmesiyle fen bölümüne giriyor. Fen, yani zor bölüm, ki üniversitede tıp
kazansın, teknik üniversiteye falan gitsin. Ben de diyorum ki, “ulan orayı
yapamayız oğlum, biz top oynuyoruz, edebiyata gidelim, edebiyat kolay.” O fen
koluna gidince ben de onun peşi sıra fen bölümüne gittim. Yani arkadaş kurbanı
oldum.”
Mustafa Kutlu , Liseyi bitirdikten sonra resme olan
hevesi yüzünden Güzel Sanatlar Akademisi imtihanına girmek ister. O güne kadar
Erzincan sınırlarına çıkmamış bir taşra çocuğunu Güzel Sanatların “frapan
havası” iter. Böylece on yıl uğraştığı resim defterini kapatır. Buraya
girmeyişinin bir başka sebebi de taştada bir kılavuzu olmayan, belli bir
eğitimden geçmemiş, kendi kendini yetiştiren bir ressam adayının pek bir yere
varamayacağını hesap etmesidir.
Mustafa Kutlu Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat
Fakültesine 1964’te kaydolur. Burada yeni ve değişik bir dünya ile karşılaşır.
Orhan Okay, Kaya Bilgegil, Niyazi Akı, Selahattin Olcay gibi hocalarla tanışır.
Mustafa Kutlu iki arkadaşı ile birlikte Erzurum Halkevi
salonunda yağlıboya resimlerinden oluşan bir dergi açar. Burada 30-40 kadar
resmi sergilenir. Üniversite üçüncü sınıfa kadar aklında yazı yazmak düşüncesi
yoktur.
Mustafa Kutlu bir gün Orhan Okay Hoca’nın odasında
Hareket Dergisi’nin sahibi Ezel Erverdi ile karşılaşır. Bu karşılaşma hayatında
bir dönüm noktası olur. Çünkü Ezel Erverdi desensiz mesensiz diye eleştirdiği
Kutlu’dan desen göndermesini ister. Gönderdiği ilk desenler Hareket’in 28.
sayısının kapağını süsler. Sonra bu dergide hikâyeleri de yayımlanmaya başlar.
İlk hikâyesi 29 Mayıs 1968’de yayımlanan “O…”dur, hikâye ile birlikte biri
kapakta olmak üzere 6-7 deseni çıkar.
Üniversitenin son sınıfında Orhan Okay Hoca ile “Sait
Faik’in hikâyelerinin resim ve perspektif açıdan incelenmesi” konulu tezini
hazırlar. 1968’de okulu bitirir.
KİTABIN
ÖZETİ
Zehra, isimli bir kızın etrafında gelişme gösteriyor
olaylar. Zehra bir kasabada kendi halinde yaşamına devam ederken bir yanda da
gönlünü köyün imamının oğluna kaptırıyor. Cihan isimli bu delikanlı bir türlü
Zehra’yı istemeyi ona açılmayı beceremiyor. O dönemlerde ise Zehra'ya kafayı
takmış durumda olan biri var ki ; o da kasabanın belalılarından İpsiz Kemal.
Kemal zengin bir ailenin oğlu. Ama onların zenginlikleri dip dedelerinden kalma hırsızlıklardan ileri geliyor. Eşkıya
olan dip dedeleri zamanında yol kesip haraç alarak zenginleşmiş, birkaç kez
yakayı ele vermesine rağmen kurtulmuş ve en son yakalanışında aleme ibret olsun
diye asılmış.
Daha önce ne istese elde eden Kemal bu sefer sert
bir kayaya çarpıyor. Zehra’nın gözü de gönlü de Cihan’da ama gelin görün ki;
Cihan çok pısırık bir delikanlı ve bir türlü Zehra’nın beklentilerini karşılayamıyor.
Gel zaman git zaman Kemal , Zehra’nın ağabeyi olan Ahmet’i paralar vaad ederek
kandırıyor. Ahmet’te para karşılığı kardeşini peşkeş çekiyor.
Bir gün ansızın Zehra’yı yolda apar topar yakalıyp
arabaya atıyorlar ve İstanbul’a kaçırıyorlar. O sıralar pis işlere girişen
Kemal kaçıp kayıplara karışıyor bunun üzerine Zehra üst komşusu olan Gül’e
taşınıyor ve onun çalıştığı pavyonda işe başlıyor. Kötü yollara düşmese de
çalıştığı ye dolasıyla adı çıkıyor. Bir zaman canını tak ediyor ve köyüne dönmeye
karar veriyor.
Gözünü karartıp çıktığı bu yolda ölümü dahi göze
alıyor. Köyüne vardığında ağabeyi dahil tüm köylüyü karşısına alıyor.Köy
hocasının verdiği destekler sayesinde ayakta kalan Zehra günün birinde Kemal’le
tekrar karşılaşıyor ve Kemal evi sarhoş bastığı için onu vuruyor. O nedenle de kısa
bir süre hapis cezası alarak hapse düşüyor.
Kitabın
Konusu: Köyde başına olmadık işler gelen bir kızın yaşama
tutunuşundan kesitler diyebiliriz.
Kitabın
Anafikri: Sabır her daim kazanır.
Yan
Düşünceler: Bazı insanların kişiliği para ile satın
alınabilir.
Her şey göründüğü gibi değildir.
Hayatta herkesin ikinci bir şansı hak ettiğine
inanmalıyız.
KARAKTER
ANALİZİ
Zehra:
Kitabın baş kahramanı. Hayatın sillesini yemiş ama yıkılmamış bir kadın. Güçlü,
kararlı, kendine inancı olan bir karakker.
Cihan:
Zehra’nın
gönül verdiği delikanlı. Kendine inancı olmayan, çekimser, az konuşan, bir
türlü isteklerini dile getiremeyen, saf ve temiz biri.
Kemal:
Zengin
züppesi diye tabir edebileceğimiz bir kişi. Aile büyüklerinden kalan mirası har
vurup harman savuran bir adam. Zehra’nın hayatını zehir edip, sonunda da ölümü
onun elinden olan kişi.
Ahmet:
Zehra’nın abisi. Para için yapmayacağı şey olamayan bir adam. Kardeşini Kemal’e
peşkeş çekecek kadar karaktersiz biri.
Ahmet’in
Karısı: Tıpkı kocası gibi para düşkünü, hırslı ve kocasını
sürekli dolduran bir kadın.
Mahir
hoca: İyi niyetli, düşene el vermesini bilen bir adam.
Cihan’ın babası.
Dokumacı
Arif: Zehra’nın babası. Oğluna söz dinletemeyen, hayata
karşı hep bir mahcup tavır takınan temiz yürekli bir adam.
Melek
Hanım: Zehra’nın annesi. Kızından ötürü bir türlü yüzü
gülmeyen, son zamanlarda hasta düşen kocasından ötürü de üzüntüleri iyice artan
ama kızının dönüşüyle birazcık olsun içi ferahlayan bir köy kadını.
Gül:
Zehra’nın
İstanbul’da tanıştığı komşusu ve hayat arkadaşı. Ondan birçok şey öğrendiği
kadın. Sendelediğinde düşmemesi için ona dayanak olan kişi.
Songül:
Zehra’nın kardeşi.
OLAY
ÖRGÜSÜ
Kemal ve soyuna dair anlatı ile başlar
hikaye.
Ahmet hayatına sürekli müdahale edecek
olan bir kadın ile hayatını birleştirir
Para kazanmak için Ahmet kahve açar ama
işler hiçte istediği gibi gitmez.
Turistik
değer kazanınca köy Ahmet gazino açmaya karar verir ve çareyi kardeşini Kemal’e
peşkeş çekmekte bulur.
Zehra
bir türlü durumu kabullenmez. Kemal’de onu İstanbul’a kaçırır.
Kemal
kayıplara karşınca Zehra, Gül ile arkadaşlık kurar ve gazinoda işe başlar.
Gülden
oyuncak bebek yapmayı öğrenir.
Daha
sonra canına tak eder ve köyüne döner.
Ahmet
eve gelip Zehra’yı görünce onu döver ve evden atar.
Zehra’ya
Mahir hoca sahip çıkar
Garip
Ahmet Paşa tekkesi şenlikler için yıkılmak istenir ama üniversiteli genç
türbeyi kurtarır.
Zehra
, Ayşe teyze ile cami meşrutasında yaşamaya başlar.
Zehra
oyuncak bebek yaparak para kazanmaya başlar.
Zehra’ya
sarhoşlar musallat olur ancak silahı olduğu için ondan korkar ve kaçarlar.
Köylünün
bu olaydan sonra bakış açısında krılmalar yaşanır.
Kemal
köye döner ve yine Zehra’ya musallat olur.
Bir
gece ansızın sahrhoş bir halde Zehra’nın evini basar.
Zehra
Kemal’i öldürüp cezaevine düşer.
Cihan
onu orada ziyaret eder. Rusya’ya çalışmaya gideceğini söyleyip yanından
ayrılır
Giderken
onun için son bir kez yanık sesiyle ezan okur.
Şevket ÖNDER
bu kitabın zihniyetini zamanı ve mekanı da yazarsanız cok iyi olur
YanıtlaSilKatiliyorum instagramdan beni takip edin bekir__guc
YanıtlaSil