Eserin Adı:
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Yazarı: Peyami
Safa
Basım Yılı ve Yeri:
1996/ İstanbul
Basımevi: Ötüken
HAYATI
Peyami Safa, 1899 yılında İstanbul’da
hayata gözlerini açtı. Anadan doğma şair olarak adlandırılan İsmail Safa’nın
oğludur. Sivas’a sürgüne gönderilen babasının ölmesinden sonra yetim-i safa
ismiyle de anılmaya başlamıştır. Gerek psikolojik gerekse fiziksel hayat
şartlarından ötürü on yedi yaşına kadar yakalandığı bir kemik hastalığı ile
hayat mücadelesi vermiştir. Bu hastalığından ötürü yaşadıklarını Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu isimli romanına aktarmıştır. Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî
sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, 13 yaşında hayatını kazanmak ve
annesine bakmak içinVefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda
bırakmıştır.
Keteon Matbaası'nda bir
süre nota tashihi işinde çalışan Peyami Safa, Posta - Telgraf Nezareti'ne
girmiş, I. Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada
çalışmıştır (1914).
Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde
öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş,
hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir. Buradaki izlenim ve
deneyimlerini "Biz İnsanlar" adlı eserinde kullanmıştır 1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın
isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları "20.
Asır" adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı
altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak
yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami
Safa, daha sonra 1921'de Son Telgraf gazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i
Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyetgazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve
makalelerinin yanı sıra, roman da tefrika etmiştir.
1960'lı yıllara kadar
başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide
yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan
sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum'da
yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve'nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı
geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da
vefat etmiştir.
KİTABIN ÖZETİ
Kitap ismini dahi bilmediğimiz ve bu yönüyle dünya
edebiyatında da bir ilk olma özelliği taşıyan hasta bir çocuğun dizindeki
problemle başlıyor. Dizindeki durumun ciddiyeti kendini korurken bir de olur
olmadık hareketlere sahip olan bencil bir kıza yani Nüzhet’e gönül veriyor.
Roman öylece akıp giderken arka planda romanda o dönemde Fransız’ca ya karşı
açılan bir savaş harekatından bahsediyor. Erenköy’de oturan akrabalarına
sürekli giden roman kahramanı aldığı kitapları orada Paşa’ya okuyor. Paşa bazı
kitapları çok beğenirken, bazılarını beğenmediği için uyuklayıp duruyor.
Nüzhet’e o sıralarda Ragıp isimli bir doktor talip olup onunla evlenip onu yurt
dışına götürmek istiyor. Roman genel hatları ile böyle devam ediyor biraz daha
özele indirgeyerek şöyle özetleyelim.
Yazar, onbeş yaşında bacağı sakat
olan, birkaç kez ameliyat geçirmiş olmasına rağmen şifa bulamamış bir çocuktur.
İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde annesiyle birlikte eski bir evde
oturmaktadır. Sık sık tedavi olmak amacıyla hastaneye gider, doktor ameliyat
olması gerektiğini ancak ameliyattan sonra yaralı bacağının kısalacağını
söyler, ama yazar gün geçtikçe kötüye giden durumunu kimseye söylemez. Kafası
da iyice karışmıştır ve hem annesine üzüntüsünü belli etmemek hem de başka bir
doktora muayene olmak için şehrin karşı tarafında oturan karbaları
Paşa’nın yanına gider. Paşa altmış
yaşlarında, gençliğinde Fransa’da çalışmış bu yüzden onlara karşı sempati ile
yaklaşan bir şahıstır. Sahip olduğu köşkte karısı, kızı Nüzhet, ve hizmetliler
ile birlikte yaşamaktadır. Yazar Paşa’yı her ziyarete gidişinde ona ve kızı
Nüzhet’e kitap götürmektedir.
Nüzhet ondokuz yaşında yazarla çocukluğundan beri
arkadaş olan genç ve güzel bir kızdır. Yazarı her zaman kendine yakın bir dost
olarak görmüştür. Yazar köşke gelmeden birkaç gün önce Ragıp Bey adında
35yaşlarında bir doktor Nüzhet’i babasından istemiştir. Nüzhet ve Paşa evlenme
işine pek sıcak bakmamaktadır. Ancak Nüzhet’in annesi evliliğin gerçekleşmesi
için elinden geleni yapmaktadır. Çünkü, Ragıp Bey evlendikten sonra Nüzhet’i Berlin’e götürmek istemektedir.
Yazar da Nüzhet gibi onunla konuşmaktan büyük zevk almaktadır.
Yazar da Nüzhet gibi onunla konuşmaktan büyük zevk almaktadır.
Küçüklüğünden beri Nüzhet’e
beslediği arkadaşlık duyguları son zamanlarda anlam veremediği duygulara
dönüşmektedir. Ragıp Bey’i öğrendikten sonra ise bu anlam veremediği duyguların
nüzhet’e duyduğu aşk olduğunu anlar.bir gece Nüzhet dertleşmek için gizlice
yazarın odasına gelir. O gece yaazar Nüzhet’e karşı hissettiklerinin
karşılıksız olmadığını anlar ve aralarında bir elektriklenme olur. Bu
elektriklenme gün geçtikce kuvvetlenir ancak birgün Ragıp Bey yüzünden araları
açılır. Yazar köşkü terk etmeye karar verir, ancak annesinin de köşke gelmesi
nedeniyle orada kalmak zorundadır. Bir gün yazar ülkenin bulunduğu durum
hakkında Paşa ve Ragıp Bey ile de tartışır ve evine geri döner. Döndükten sonra
hem üzüntü hem de doktorlarım uyarılarına rağmen ayağını fazla zorlaması
nedeniyle daha fazla dayanamaz ve kaldırılır.
Doktorların teşhisi kesindir:
“Bacağının kesilmesi gerekiyor.” Yazar bacağının kesilmemesi için doktor doktor
dolaşmaya başlar. Ancak bu sırada ona ızdırap veren bacağının ağrısı değil,
Nüzhet’in aşkının kalbinde açtığı derin yaradır. Onu bir türlü unutamaz. Bu
sırada bacağında iyice kötüleşmiştir. Son çare aile dostu olan ve hastanede
çalışan Mithat’a giderler. Mithat, yazarı çalıştığı hastnedeki operatöre
götürür.
Operatör, yazarın bacağını kurtarabileceğini ancak birkaç ay hastanede
yatması gerektiğini söyler. Böylece yazarın hastane günleri başlar. Yalnız
kaldığı odasında Nüzhet’i düşünmekten başka bir şey yapamaz. Bir gün Nüzhet’ten
kart gelir; çok yakın zamanda Ragıp Bey ile evleneceği ayrıca Paşa’nın felç
geçirdiği ve ölmeden önce onu görmek istediği yazmaktadır. Bu karttan sonra
yazarın düşünceleri değişir. Başarılı ameliyatlar sonunda bir bacağı kısa
kalmasına rağmen iyileşir. Annesi ile yeni bir hayata başlamak üzere ızdırap
dolu günler geçirdiği o hastane koğuşundan ayrılır.
KARAKTER ANALİZİ
Hasta
Çocuk: Hayatın çetrefilli savaşı içerisinde bir de aşk
macerasına çıkmış genç bir çocuk. Çocuk yaşına rağmen geçirdiği hastalıklar onu
olgunlaştırmıştır. Karamsar bir durumun içerisinde olmasına rağmen geleceğine
hep umutla bakmıştır.
Nüzhet:
Kolay
kolay kendinden başka kimseyi düşünmeyen bir paşa kızı. Olay kahramanının aşık
olduğu ama beklediği ilgiyi tam manasıyla göremediği şahıs. Kafası karışık, ne
tara gideceğini bilmediği bulanık bir zihne sahip.
Paşa:
Fransız
hayranı, Erenköy’de bir konak sahibi. Kitap okumaktan çok, okunulan kitapları
dinleyip onlar üzerinden yer yer eleştiriler getiren bir adam.
Nüzhet’in
Annesi: Kızının, roman kahramanıyla evlenmesini istemeyen,
her anne gibi kızının para ile mesut olabileceğini düşünen bir anne.
Doktor
Ragıp: Paşa gibi Fransız hayranı olan, bir aralık
kahramanımızın hastalığıyla da ilgilenen ve Nüzhet’in kocası olan adam.
Mitat
Bey: Hastanede çalışan, yazarın yakın
dostu, onun iyi olması ve bacağının kesilmemesi için en çok çalışan kişilerden
birisidir. Elinden geleni yapmıştır.
Kitabın
Konusu: Genç yaşına rağmen bacağında beliren bir hastalık
ile mücadele veren bir çocuğun yaşam öyküsü.
Kitabın
Ana fikri: İnanç başarıyla özdeştir.
Yan
Düşünceler: Bazen görünenlerin arkasına bakmak
gerekir.
Dönem zihniyetinin insanlar üzerindeki etkisi.
Hayat size her istediğinizi vermeyebilir.
OLAY ÇİZGİSİ
20. Fransız
hayranı olan paşa aynı zamanda ittihatçı düşmanıdır da.
10. Paşaya
okumak üzere kitaplar götürmektedir.
6. Doktorun
söylediklerini yol boyu aklından geçirir.
1 Dizindeki
sargıyı söktürmek için hastaneye gider.
2. Hastane
bahçesinde kendince dolaşır ve etrafı gözlemler.
3. Eve
gitmeyi göze alamaz, sokaklarda dolaşır, bir mühlet.Annesine ne söyleyeceğine
karar verememiştir.
4. Evin
düzenine göre gelişmeleri yorumlamaktadır.
5.
Annesinden gerçekleri saklamıştır.
7. Tedavisi
için tekrardan Erenköy’e gitmesi gerektiği yalanını ortaya atar.
8. Eren
Köy’de yanına gittiği Mithat bey ile aralarında bazı sohbetler geçer.
9.
Paşa’nın kızı Nüzhet’in gelmesi
ile muhabbete o da dahil olur.
11. Paşaya
getirdiği cinai romanı okur, paşa uykuya kalır.
12. Nüzhet
ile bahçeye çıkarlar.
13. Nüzhet,
Doktor Ragıp diye birinin onu istediğini anlatır.
14. Nüzhet’i
gece uyku tutmaz ve kahramanın odasına gider.
15. Odadan
çıkacağı zaman aralarında yakınlaşma olur, sonra aniden Nüzhet odayı terk eder.
16. Paşa bir
aylığına onun, konakta kalmasını hatta annesini de getirmesini söyler. Tabi
kitapta ister.
17. Doktoru
beklerken kadavraları bakar tiksinir.
18. Paşa
evine gelince bir sessizlikle karşılaşır
19. Nüzhet
nedenini söylemez, kuruntu yapma der.
20. Nurşefan
gerçeği anlatır, Ragıp beyle ilgili konuşuyorlar.
21.
Nüzhet’in yalanına çok üzülür.
22.
Nüzhet’in odasına gidip onu odasına çağırır.
23. Nüzhet
yalan söylemediğini ona gerçeği bu gece anlatmaya niyetli olduğunu söyler.
24.
Aralarında yeniden bir yakınlaşma olur.
25. Köşkte
günleri güzel geçer sürekli Nüzhet ile muhabbet ederler.
26. Doktor’un
uşağı gelir, akşam beyinin geleceğini söyler.
27. Ragıp bey
onun hastalığının ciddiyetini, muhabbet ortasında anlar ve çaktırmaz
diğerlerine.
28. Paşaya ve
yengesine, Nüzhet’i bu adam mutlu edemez
der.
29. Nüzhet’in
annesi, o çocuktan uzak dur mikrop bulaşır der.
30. Köşkten
ayrılmaya karar verir, Paşa karşı çıkar.
31. Paşa bir
gün daha kalmasını ister , zaten annesi gelir bu iki güne çıkar.
32. Doktor ve
Paşayla Fransızca Türkçe tartışmasına girerler.
33.
Ameliyattan sonra ayağı iyileşir, ama kalbi için aynı şeyi söylemek
mümkün mü bilinmez.
KİTABIN DEĞERLENDİRMESİ
Usta bir yazar olan Peyami Safa bu romanı ile bize
gerek dönemin siyasi gelişmeleri gerekse kendi hayatından kesitler sunmuş
durumda. İsmi olmayan bir kahraman ile baştan sona kadar ilerleyen roman
bittiğinde dahi birçok okur bu durumu fark etmeyebiliyor.
Genç yaşında hastalığa yakalanmış üstelik babası
dahi olmayan bir çocuğun hasta annesi ile verdiği hayat mücadelesi parmak
ısırtan cinsten doğrusu. Küçük yaşına rağmen verdiği hastalık ile ettiği
mücadele yetmezmiş gibi bir de başına aşk denen belanın musallat olması işleri
iyice içinden çıkılmaz bir yola koyuyor ama neyse ki; verdiği savaşta
kararlılık gösteren kahramanımız mücadelede aşk tarafından yenilse de hastalığa
karşı büyük bir zafer kazanıyor.
Üslup ve tarz açısından yazar çağ atlatan cinsten
bir romanı kaleme almış. Ve yazdığı diğer kitaplarda da bu ustalığını kormuş
olması onun karşısında saygı ile eğilmemize ve ona müteşekkir olmamıza sebep
oluyor diyebilirim.
Şevket ÖNDER
Not: Tahlilin bazı kısımları alıntıdır.